Kalp - Duygusal Güç Çakrası
Kutsal Gerçek: “Sevgi İlahi Güçtür”
Dördüncü Çakra Enerjisi; Sevginin tek gerçek güç olduğu bilgisini iletir. Sadece zihinlerimiz ve ruhlarımız değil, fiziksel bedenlerimizde hayatta kalmak ve gelişmek için sevgiye ihtiyaç duyarız.
İlk önce kendimizi sevmeliyiz. Kendimizi sevmeyi öğrenmek hepimizin sınavıdır. Hiçbirimiz kendimizi severek doğmayız. Bunun için çalışmamız gerekir. Diğerlerini sevebilmek için önce kendi duygusal ihtiyaçlarımıza karşılık vereceğimize dair kendimiz ile anlaşmaya varmalıyız. Duygularımızı ihmal ettiğimizde sadece duygusal zehirlenme yaşamakla kalmaz bu zehri her türlü ilişkimize taşırız.
Diğerlerine ya da kendimize karşı olumsuz duygular beslediğimizde, başka insanlara acı verdiğimizde kendi fiziksel/ruhsal sistemimizi zehirleriz. Başkalarına sevgisiz davrandığımızda bu enerjiyi bozarız.
Bu çakranın sınavı kendimizi ve diğerlerini sevme kapasitemizi artırmak ve affetme gücü geliştirmektir. Açık arayla insan ruhu için en kuvvetli zehir insanın kendisini ya da bir diğer insanı affetmemesidir. Affetmemek insanın duygusal kaynaklarını devre dışı bırakır.
Bu enerji güneşi ve kalbi temsil eder, hepimizin içinde şefkat, uyum ve güzellik enerjisi (sevginin huzur veren nitelikleri) olarak titreşir.
Kalp sevgi ve uyuma dair hayati önem taşıyan enerjilerle dolu olmadığında hiçbir miktarda para ya da güç ona huzur vermez.
Konumu: Göğsün ortası
Fiziksel bedenle enerji bağlantısı: Kalp ve dolaşım sistemi, kaburga kemikleri, göğüsler, timus bezi, akciğerler, omuzlar, kollar, eller ve diyafram.
Duygusal / zihinsel bedenle enerji bağlantısı: bu çakra, yaşam kalitemiz konusunda zihinsel algılarımızdan çok daha belirleyici olan duygusal algılarımızla rezone olur. Çocukken çevremize bir dizi duyguyla tepki veririz; sevgi, merhamet, güven, umut, umutsuzluk, nefret, kıskançlık ve korku. Yetişkin olduğumuzda ise iç dünyamızda duygusal bir iklim ve istikrar oluşturarak bu bilinçle ve merhametle hareket etmeye zorlanırız.
Simgesel / Algısal bağlantı: bu çakra, “Tanrı’ya bırakma” kapasitemizi diğer çakraların hepsinden daha çok temsil eder. Bu çakranın enerjisiyle başımıza gelen duygusal zorlukları bilincimizi geliştirmeye çalışan İlahi planın parçası olarak kabul ederiz. Duygusal acımızı serbest bırakarak ve olanların nedenlerini bilme ihtiyacımızdan özgürleşerek dinginlik haline erişiriz. Bu içsel huzura ulaşmak için affetmenin şifalandırıcı enerjisini kucaklamamız ve insana dair o sınırlı adalet ihtiyacından kurtulmamız gerekir.
Dördüncü çakranın sınavı üçüncü çakranınkine benzer ama ruhsal açıdan daha inceliklidir. Üçüncü çakranın odak noktası fiziksel dünyayla ilişkimize bağlı olarak kendimize dair hislerimizken, dördüncü çakra içsel dünyamızla ilgili hislerimize odaklanır – kendi düşüncelerimize, fikirlerimize, tutumlarımıza ve esinlenmelerimize verdiğimiz duygusal tepkilere ve duygusal ihtiyaçlarımıza ne kadar dikkat ettiğimize odaklanır. Bu sadakat düzeyi, diğerleriyle sağlıklı ilişkiler kurmanın temel faktörüdür.
Korkular: yalnızlık korkusu, bağlanma korkusu, “kalbinin sesini dinleme” korkusu, kendi kendini duygusal açıdan koruyamama korkusu, duygusal zayıflık korkusu, aldatılma korkusu.
Dördüncü çakra enerjisindeki kayıplar kıskançlığa, gücenmeye, öfkeye, nefrete ve kendini ve başkalarını affedememeye neden olur.
Güç kaynakları; Sevgi, affetme, merhamet, fedakarlık, ilham, umut, güven, kendini ve diğerlerini iyileştirme yeteneği.
Kutsal Gerçek; Dördüncü çakra, insan enerji sisteminin güç merkezidir çünkü “Sevgi İlahi Güçtür”. Zeka ya da “zihinsel enerji” genellikle duygusal enerjiden üstün görülse de aslında insan bedeni ve ruhunu asıl motive eden enerji duygusal enerjidir. En saf haliyle sevgi (koşulsuz sevgi), sonsuz affetme ve dualarımıza cevap verme kapasitesine sahip olan İlahi Varlığın özüdür. Kalplerimiz güzelliği, şefkati, bağışlamayı ve sevgiyi ifade etmek için yaratılmıştır. Farklı davranmak ruhsal doğamıza aykırıdır.
Sevgi akışıyla doğmayız ama tüm hayatımızı bunu öğrenmekle geçiririz. Sevgi enerjisi saf güçtür. Hem ona doğru çekilir hem de ondan çekiniriz. Sevgi fiziksel ve ruhsal bedenlerimizin yakıtıdır. Hayatın her türlü zorluğu sevgiyle ilgili bir derstir. Bu zorluklara karşılık verme biçimimiz hücre dokularımıza kaydedilir: Bizler biyografik seçimlerimizin biyolojik sonuçlarını yaşarız.
Sevginin Gücünü Öğrenmek
Sevgi böylesine güçlü olduğundan bu enerjiyi aşamalar halinde öğreniriz. Her basamak sevginin yoğunluğu ve sevgi biçimlerine dair bir ders sunar: affetme, merhamet, cömertlik, nezaket, kendine ve diğerlerine özen gösterme bunlardan bazılarıdır. Ayrıca söz konusu basamaklar çakralarla da uyum içindedir. Sevgiyi öğrenmeye kabilemizde başlar ve aile fertlerimiz aracılığıyla bu sevginin çeşitli ifade edebilme biçimlerini özümseriz. Kabile sevgisi koşulsuz olabilir ancak genellikle sadakat ve kabile desteği beklentisi vardır. Kabile ortamında sevgi kişinin kendisi gibilerle paylaştığı bir enerjidir.
İkinci çakra uyanırken ve biz arkadaşlık bağlarını öğrenirken sevgi genişleyerek “dışarıdakileri” de kapsayacak hale gelir. Sevgiyi kan bağımız olmayan diğerlerini de ifade eder, onlarla da ilgileniriz. Üçüncü çakramız uyandığında kişisel, fiziksel ve maddi ihtiyaçlarımız gibi dışsal nesneleri de sevdiğimizi keşfederiz.
Temeli sevgiyle ilgili konulara dayanan bunalımlar (boşanma, sevdiğimiz birinin ölümü, duygu sömürüsü, terk edilme, aldatılma) genellikle hastalığa neden olurlar. Bu olayların hastalık ortaya çıkmadan önce meydana gelmiş olmaları raslantı değildir. Fiziksel iyileşme genellikle duygusal sorunların halledilmesini gerektirir ya da isteyebilir.
İlahi’ye Giden Yol Olarak Kendini Sevmek
“Kendini sevemezsen kimseyi sevemezsin” sözü herkes tarafından bilinir. Ama yine de birçok insan için kendini sevme kavramı belirsizliğini korumaktadır.
Kendini sevmek bir dördüncü çakra sınavı olarak kalbin duygusal mesajlarına ve ruhsal yönlendirmelerine kulak verme cesaretine sahip olmak demektir. Kalbin bizi şifa için en sık yönlendirdiği arketip, “yaralı çocuk” arketipidir.
Hepimizin içindeki “yaralı çocuk”, çocukluğa dair yaralı ya da gelişimi engellenmiş duygusal kalıpları, acı veren hatıralarla ilgili kalıpları, olumsuz tavırları ve fonksiyon bozukluğu gösteren benlik imgelerini içerir. Yetişkin olduğumuzda farkında olmadan yeni biçimlere bürünen bu kalıpları kullanmaya devam edebiliriz. Örneğin terk edilme korkusu kıskançlığa dönüşür. Cinsel suistimal cinsel fonksiyon bozukluğuna dönüşerek çok sık olarak ayı ihlallerin tekrarlanarak kendi çocuklarımız için de söz konusu olduğu görülür. Çocuğun olumsuz benlik imgesi daha sonra anoreksi, obezite, alkolizm ve diğer hastalıklara ve obsesif başarısızlık korkusuna dönüşebilir. Bu kalıplar duygusal ilişkilerimize, kişisel ve profesyonel yaşantılarımıza ve sağlığımıza da zarar verebilirler.
Kendini sevmek Ruha dair bir arketipal güçle yüzleşmekle ve yaralı çocuğun üzerimizdeki otoritesini yetkisiz kılmakla başlar. Yaralar iyileşmezlerse bizi geçmişte yaşamak durumunda bırakırlar.
Öz sevgi, insanın geçmişindeki insanları affedecek kadar kendine özen göstermesidir çünkü bu durumda geçmişte açılan yaralar artık zarar veremez. Yaralarımız bizi inciten insanları değil bizi yaralarlar. Bu yaralarla bağımızdan kurtulmak ilk üç çakra aracılığıyla İlahi olanla kurduğumuz çocuksu ilişkiden dördüncü çakra aracılığıyla kurulan sevgi ve merhametle hareket etmeyi sağlayan İlahi ilişkiye geçmemizi sağlar.
Yaralı çocuk ne kadar acı verici olursa olsun tüm deneyimlerin altında ruhsal içgörü bulunduğunu anlamaz. Yaralı çocuk gibi düşündüğümüz sürece şartlı ve büyük bir kaybetme korkusuyla severiz.
Kültürümüz, bir bütün olarak ‘yaraları ve kurbanlaştırmayı vurgulama’ hastalığından iyileşmeye doğru evriliyor. Buna rağmen, yaralarımızın gücü altına girmişsek bu olumsuz güçten nasıl özgürleşeceğimizi görmemiz ve “yarasız” ve gücünü kendinden alan biri olmaya geçmemiz zordur. İçinde bulunduğumuz kültür, henüz yaralarından özgürleşip ruhsal yetişkinliğe geçememiş bir “dördüncü çakra kültürüdür”.
Bilinçli Beni Uyandırmak
Dördüncü çakradan derslerini öğrenip içinden geçerek çıkabiliriz. Kendi kalbimize eğildiğimizde alt üç çakranın alışılmış düşünce kalıplarını, özellikle de kabile kalbini geride bırakırız. “Benim için en önemli şey ailenin ihtiyaçlarıdır” ya da “Karım kendini kendini güvende hissetmek istediği için iş değişikliği yapmam mümkün değil” gibi bildik kalıpların korumasından çıkmış oluruz ve kalbimizin kapıları aralandığında eşikte bizi selamlayan tek bir soru olur: “Peki ya benden ne haber?”
Bu soru bir yakarıştır. Bizi yıllarca bastırmış olmamıza rağmen gayet iyi kaydedilmiş duygusal datadan bir anda geri çağırarak kendimize yeni bir yol çizebilmeye yöneltir. Koşarak kabile zihninin koruyuculuğuna geri dönmeye çalışabiliriz ama onun bizi rahatlatma kapasitesi artık bitmiştir.
Böylece duygusal yapımızı keşfederek kendimizi bilmek gibi muhteşem bir işe başlarız. Bunu yaparken hiç kimse ya da hiçbir şeye göre değil sadece kendimize göre yaparız. Kişinin, hayatında önemli bir rolü olan biri olsun olmasın bilmesi gereken şey şunlardır; “Ben neden hoşlanıyorum?”, ”Dengelenmek için neye ihtiyacım var?”, “Yaptığım şeyleri yapma sebebim ne?”, “Başkalarının ilgisine ve onayına ihtiyaç duymama sebep olan şey ne?”
Kendimizi keşfetmemize yol açan bu soruların peşine düşmemiz o kadar kolay değildir çünkü cevapların hayatımızı değiştirmemiz gerektireceğini biliriz.
İç görü Geliştirme Soruları;
- Hangi duygusal anılarınızın iyileştirilmesi gerekiyor?
- Yaşamınızda hangi ilişkilerin iyileştirilmeye ihtiyacı var?
- Başkalarının yaraları tarafından yönetilmenize izin verdiğiniz oldu mu? Bunun tekrarlanmasına izin verme olasılığınız size neler hissettiriyor? Bir daha bu şekilde kontrol edilmemek için ne tür önlem adımları düşündünüz?
- Affetme anlayışınız nedir?
- Sağlıklı yakın ilişkiler anlayışınız nedir?
Kaynak: Caroline Myss, Ruhun Anatomisi